19

KASIM

Uçaklardaki Sınıf Farkı

İNCELEME

Dünyadaki bazı uçaklarda görülen, ‘ekonomik sınıf’ - ‘bizinıs sınıf’ (ekonomic class - business class)  ayırımını, kitaplarımda ve televizyondaki Küçük Şeyler adlı programımda ele almış, bu tür ayırımların, insan onurlarının eşitliği ilkesine aykırı olduğunu belirtmiştim. Tanık olduğum bir olay üzerine bu konuyu tekrar incelemek istiyorum.

30 Ekim 2012’de THY uçağı ile saat 13.00’te İstanbul’dan Londra’ya uçuyordum. Ekonomik sınıfın ön tarafındaki üçlü koltukta, pencere tarafında orta yaşlı bir bey, ortada ve koridor kenarında ise yaşlıca ve kilolu iki hanım oturuyordu. Koridor kenarındaki hanımı tekerlekli sandalye ile getirip oturtmuşlardı. İnişe geçmeden az önce bu üçlünün ortasındaki hanım, yanındaki hanımın dizinin üzerinden aşarak tuvalete gitti. Hemen ardından, pencere kenarındaki bey de tuvalete gitti. Önce ortadaki hanım döndü, yerine oturdu. Pencere kenarındaki bey tuvaletten döndüğünde her iki hanım da oturmaktaydı.

Söz konusu bey, yerine geçmedi, bir ön sıradaki bizinıs sınıfta bir koltuğa oturdu. Bizinıstaki koltukların çoğu boştu. Aradan bir süre geçti; dört kabin görevlisinden üçünün olaya tepkisi olmadı; ancak durumu sonradan fark eden kabin görevlisi bir hanım, telaşla bizinısta oturan müşteriye yaklaşıp, “Burada oturamazsınız, lütfen yerinize geçin”  dedi.

Yolcu, “İki Hanım oturuyor, onları yerlerinden kaldırmamak, rahatsız etmemek için buraya oturdum. Uçak beş dakika içinde inecek. Servis de istemiyorum”  dedi.  Kabin görevlisi hanım, “THY şirket kuralları gereği burada oturamazsınız; siz ekonomik sınıf yolcususunuz”  dedi. Yolcu söylenerek kalktı. Hostes iki hanımı kaldırdı; tekerlekli sandalye ile getirilmiş yolcuyu güçlükle yerinden çıkardı. Erkek yolcu pencere kenarına geçti; tekerlekli sandalye ile getirilen yolcu tekrar güçlükle oturtuldu.

Bu olay öncesinde, ekonomik sınıfın arka tarafında oturan bir bayan yolcu, yine aynı sınıfın ön tarafındaki boş bir koltuğa geçmek istemiş, aynı hostes tarafından geçmesine izin verilmişti.

Bu gözlemleri psiko-sosyal açıdan yorumlamak istediğimizde şunları söyleyebiliriz:

1) Söz konusu hostes, erkek yolcuyla ilgili olarak kurallara uyma konusunda belirli bir ahlaki (moral) yargı sergilemiştir. Bu yargı, Kolhberg’in ahlâk gelişimi basamaklarından dördüncüsüne uygundur; yani orta düzeyde bir ahlâk anlayışı sergilenmiştir.

Şöyle ki:

Piaget’e göre çocuklarda, zihinsel gelişime paralel olarak ahlâk gelişimi ortaya çıkar. Piaget’in ahlâk gelişimi basamaklarını zenginleştiren Kolhberg, zihinsel gelişime paralel olarak yedi ahlâk gelişimi basamağı tanımlamıştır.

Birinci basamakta ahlâki yargı sergileyen çocuklar/yetişkinler, cezadan kaçmak için ahlâklı davranırlar. Ahlâki gelişimin ikinci basamağında bulunanlar, ‘ver gülüm - al gülüm’ mantığıyla hareket ederler; burada, “Biz başkalarına iyi davranalım ki onlar da bize iyi davransınlar” düşüncesi egemendir, bir çıkarcılık söz konusudur.  Üçüncü ahlâk gelişimi basamağında olanlar ise, çevre tarafından sevilmek, beğenilmek için ahlâki davranışta bulunurlar. Dördüncü basamaktaki bir kişi, kurallara uyar; ancak kuralların mutlak olduğunu, yere ve zamana göre değişmeyeceğini düşünür. Beşinci basamaktaki bir kişi de kurallara uyar; ancak kuralların göreceli olduğunu, yere ve zamana göre değişebileceğini düşünerek davranır, gerektiğinde kuralları, insanların yararını gözeterek esnetir. Altıncı basamakta ise, tüm insanların, hatta canlıların çıkarlarının gözetildiği evrensel ahlâk anlayışı egemendir.

Söz konusu basamakları örnekleyelim:

Bir kişi, ortamda trafik polisi olduğu için kırmızı ışıkta duruyorsa birinci basamakta, polis olmasa bile kurala inandığı için ışıkta duruyorsa dördüncü basamakta ahlâki yargı sergiliyor demektir.  Trafikte ehliyeti alınırken ilkokul diploması şartı vardır.  Eğer bir görevli, geçerli bir üniversite diplomasını kabul etmez de ille de ilkokul diploması isterse, yine dördüncü basamakta davranmış olur.

 Ya da bir başka örnek:

Otobüslerde, “Ön sıralar malul gazilere ve müstakbel annelere aittir” yazardı. Rivayete göre genç bir erkek buraya oturduğunda, yaşlı bir hanım başına dikilip, “Evlâdım, gazi misin, hamile misin?”  demiş.  Şimdi bir genç bu türden bir azar işitmemek için ön sıraya oturmuyorsa, birinci basamakta ahlâklı davranıyor demektir. Eğer bir genç, “Biz şimdi yaşlılara yer verelim de yaşlanınca gençler de bize yer versinler” diye, yerini bir yaşlıya verirse, ikinci basamakta ahlaki davranış sergilemiş olur. Eğer bir genç, çevreden gelecek takdir dolu bakışlardan ve onaylanmadan hoşlandığı için yerini bir yaşlıya verirse, üçüncü basamakta davranmış olur. Sadece kurala uymak için ön sıraya oturmazsa, dördüncü basamakta ahlaki davranmış olur. Ancak diyelim ki bir genç, kurallara saygılı olduğu halde vücudunda kırıklık olduğu için gazilere ayrılmış yere oturursa, beşinci basamakta ahlaki davranmış olur. Ya da bir kişi, düşmesin diye bir çocuğu ön sıraya oturtursa, altıncı basamakta ahlaki yargı sergilemiş sayılabilir.

Çocuklar, yaşları büyüdükçe ahlâki yargıda ilk basamaklardan üst basamaklara doğru tırmanırlar. Ancak bazı yetişkinlerin hayat boyu ilk basamaklarda kaldığına sıklıkla rastlarız.

Şimdi uçağımıza dönelim. Ekonomik sınıfta bileti olan bir yolcunun bizinıs sınıfa oturması, şirket kurallarına gerçekten aykırıdır. Hostesin bu kuralı gözetmesi dördüncü basamakta bir ahlâki yargıdır ve ilk bakışta doğrudur. Ancak birisi yürüme güçlüğü çeken iki yaşlı hanımı rahatsız etmemek için bu kuralın beş dakikalığına esnetilmesi beklenirdi. Bu esnekliği sergilemek beşinci basamakta bir ahlâki yargı sayılır. Üç kabin görevlisi bu esnekliği göstererek erkek yolcunun beş dakika için bizinista oturmasına ses çıkarmamışlar, yani beşinci basamakta ahlâki yargı sergilemişlerdir. Ancak duruma müdahale eden kadın görevli, katı davranmış, beşinci basamağa çıkamamıştır; kuralı insandan üstün tutmuştur.

Bu durumda, kendi inisiyatifleriyle duruma uygun davranış sergileyemeyen görevlilerin bulanabileceğini düşünerek, tüm görevlilere bu tür konuları da kapsayan hizmet için eğitim verilmelidir.

2) Yolcuları rahatsız eden kabin görevlisinin, şirket kurallarına uyma amacından çok, bir bizinıs hayranlığı içinde bulunduğunu, bizınısı tabulaştırdığını düşünebiliriz.  Çünkü aynı görevli, şirket kurallarına aykırı olduğu halde, bir başka yolcunun ekonomik sınıf içinde yer değiştirmesine izin vermişti. Bu durumda söz konusu kadın görevli, muhtemelen farkında olmadan şu iletiyi sergilemiştir:  “Kurallara aykırı olsa da ekonomik sınıf içinde yerinizi değiştirebilirsiniz; kıyamet kopmaz. Ancak ekonomik sınıf yolcusu iseniz bizınısa geçmeniz imkânsızdır, tabudur.”

Ayrıca, uçak alana inmek üzereyken, üç yolcunun ve bu kadın görevlinin koridorda dolaşması da, tekerlekli sandalyeyle getirilmiş müşterinin ayakta tutulması da şirket kurallarına aykırıdır, kişilerin güvenlikleri açısından sakınca yaratmıştır.  Bu karışıklığın temelinde kanımca, söz konusu kabin görevlisinin bizınısa abartılı değer yüklemesi yatmaktadır. Ancak bu durum şüphesiz ki sadece onun hatası değildir. İnsanlar arasında sınıf ayırımı yaratmanın modası geçmiş ve komik bir tarzı olan bizınıs uygulaması, muhtemelen bu kabin görevlisinin gerçekçi ve akılcı olmayan davranışına yol açmıştır.

Anlaşıldığı kadarıyla bizinıs uygulaması, en azından bazı kabin görevlilerinin belli durumlarda bocalamalarına neden olmaktadır. Öyle ise uçaklardaki bu çağ dışı sınıf ayırımı uygulamasının gözden geçirilmesi gerekmektedir. Bu tür ayırımlar, kişi onurlarının eşitliği ilkesine aykırıdır; çürümüş kast/asalet anlayışının sonucudur.

Bu konuda bir başka ilginç örnek var. Bazı konferans salonlarında, protokole ayrılan ön sıradaki koltukların önüne sehpalar yerleştirilir, üzerlerine su, gazoz konur. Bu düzenlemenin insanlara verdiği ileti şudur: “Ön sıradakiler, arkada oturanlara oranla üstün insanlardır, onurları onların onurlarından yüksektir, bu yüzden susadıklarında bir şeyler içmek haklarıdır. Arkada oturanların ise susayıp susamamaları önemli değildir; çünkü onlar, sıradan, ölümlü insanlardır.”

Kanımca, uçaklardaki bizınıs uygulaması ve hayranlığı ve konferans salonlarındaki protokol sehpaları, bazı insanların sınıf ayırımı fikrinden hâlâ kurtulamadıklarını ve tüm insanların birbirlerine eşit olduğu görüşünü hâlâ benimsemediklerini göstermektedir.

Dünyadaki bazı uçaklarda görülen, ‘ekonomik sınıf’ - ‘bizinıs sınıf’ (ekonomic class - business class)  ayırımını, kitaplarımda ve televizyondaki Küçük Şeyler adlı programımda ele almış, bu tür ayırımların, insan onurlarının eşitliği ilkesine aykırı olduğunu belirtmiştim. Tanık olduğum bir olay üzerine bu konuyu tekrar incelemek istiyorum.

30 Ekim 2012’de THY uçağı ile saat 13.00’te İstanbul’dan Londra’ya uçuyordum. Ekonomik sınıfın ön tarafındaki üçlü koltukta, pencere tarafında orta yaşlı bir bey, ortada ve koridor kenarında ise yaşlıca ve kilolu iki hanım oturuyordu. Koridor kenarındaki hanımı tekerlekli sandalye ile getirip oturtmuşlardı. İnişe geçmeden az önce bu üçlünün ortasındaki hanım, yanındaki hanımın dizinin üzerinden aşarak tuvalete gitti. Hemen ardından, pencere kenarındaki bey de tuvalete gitti. Önce ortadaki hanım döndü, yerine oturdu. Pencere kenarındaki bey tuvaletten döndüğünde her iki hanım da oturmaktaydı.

Söz konusu bey, yerine geçmedi, bir ön sıradaki bizinıs sınıfta bir koltuğa oturdu. Bizinıstaki koltukların çoğu boştu. Aradan bir süre geçti; dört kabin görevlisinden üçünün olaya tepkisi olmadı; ancak durumu sonradan fark eden kabin görevlisi bir hanım, telaşla bizinısta oturan müşteriye yaklaşıp, “Burada oturamazsınız, lütfen yerinize geçin”  dedi.

Yolcu, “İki Hanım oturuyor, onları yerlerinden kaldırmamak, rahatsız etmemek için buraya oturdum. Uçak beş dakika içinde inecek. Servis de istemiyorum”  dedi.  Kabin görevlisi hanım, “THY şirket kuralları gereği burada oturamazsınız; siz ekonomik sınıf yolcususunuz”  dedi. Yolcu söylenerek kalktı. Hostes iki hanımı kaldırdı; tekerlekli sandalye ile getirilmiş yolcuyu güçlükle yerinden çıkardı. Erkek yolcu pencere kenarına geçti; tekerlekli sandalye ile getirilen yolcu tekrar güçlükle oturtuldu.

Bu olay öncesinde, ekonomik sınıfın arka tarafında oturan bir bayan yolcu, yine aynı sınıfın ön tarafındaki boş bir koltuğa geçmek istemiş, aynı hostes tarafından geçmesine izin verilmişti.

Bu gözlemleri psiko-sosyal açıdan yorumlamak istediğimizde şunları söyleyebiliriz:

1) Söz konusu hostes, erkek yolcuyla ilgili olarak kurallara uyma konusunda belirli bir ahlaki (moral) yargı sergilemiştir. Bu yargı, Kolhberg’in ahlâk gelişimi basamaklarından dördüncüsüne uygundur; yani orta düzeyde bir ahlâk anlayışı sergilenmiştir.

Şöyle ki:

Piaget’e göre çocuklarda, zihinsel gelişime paralel olarak ahlâk gelişimi ortaya çıkar. Piaget’in ahlâk gelişimi basamaklarını zenginleştiren Kolhberg, zihinsel gelişime paralel olarak yedi ahlâk gelişimi basamağı tanımlamıştır.

Birinci basamakta ahlâki yargı sergileyen çocuklar/yetişkinler, cezadan kaçmak için ahlâklı davranırlar. Ahlâki gelişimin ikinci basamağında bulunanlar, ‘ver gülüm - al gülüm’ mantığıyla hareket ederler; burada, “Biz başkalarına iyi davranalım ki onlar da bize iyi davransınlar” düşüncesi egemendir, bir çıkarcılık söz konusudur.  Üçüncü ahlâk gelişimi basamağında olanlar ise, çevre tarafından sevilmek, beğenilmek için ahlâki davranışta bulunurlar. Dördüncü basamaktaki bir kişi, kurallara uyar; ancak kuralların mutlak olduğunu, yere ve zamana göre değişmeyeceğini düşünür. Beşinci basamaktaki bir kişi de kurallara uyar; ancak kuralların göreceli olduğunu, yere ve zamana göre değişebileceğini düşünerek davranır, gerektiğinde kuralları, insanların yararını gözeterek esnetir. Altıncı basamakta ise, tüm insanların, hatta canlıların çıkarlarının gözetildiği evrensel ahlâk anlayışı egemendir.

Söz konusu basamakları örnekleyelim:

Bir kişi, ortamda trafik polisi olduğu için kırmızı ışıkta duruyorsa birinci basamakta, polis olmasa bile kurala inandığı için ışıkta duruyorsa dördüncü basamakta ahlâki yargı sergiliyor demektir.  Trafikte ehliyeti alınırken ilkokul diploması şartı vardır.  Eğer bir görevli, geçerli bir üniversite diplomasını kabul etmez de ille de ilkokul diploması isterse, yine dördüncü basamakta davranmış olur.

Ya da bir başka örnek:

Otobüslerde, “Ön sıralar malul gazilere ve müstakbel annelere aittir” yazardı. Rivayete göre genç bir erkek buraya oturduğunda, yaşlı bir hanım başına dikilip, “Evlâdım, gazi misin, hamile misin?”  demiş.  Şimdi bir genç bu türden bir azar işitmemek için ön sıraya oturmuyorsa, birinci basamakta ahlâklı davranıyor demektir. Eğer bir genç, “Biz şimdi yaşlılara yer verelim de yaşlanınca gençler de bize yer versinler” diye, yerini bir yaşlıya verirse, ikinci basamakta ahlaki davranış sergilemiş olur. Eğer bir genç, çevreden gelecek takdir dolu bakışlardan ve onaylanmadan hoşlandığı için yerini bir yaşlıya verirse, üçüncü basamakta davranmış olur. Sadece kurala uymak için ön sıraya oturmazsa, dördüncü basamakta ahlaki davranmış olur. Ancak diyelim ki bir genç, kurallara saygılı olduğu halde vücudunda kırıklık olduğu için gazilere ayrılmış yere oturursa, beşinci basamakta ahlaki davranmış olur. Ya da bir kişi, düşmesin diye bir çocuğu ön sıraya oturtursa, altıncı basamakta ahlaki yargı sergilemiş sayılabilir.

Çocuklar, yaşları büyüdükçe ahlâki yargıda ilk basamaklardan üst basamaklara doğru tırmanırlar. Ancak bazı yetişkinlerin hayat boyu ilk basamaklarda kaldığına sıklıkla rastlarız.

Şimdi uçağımıza dönelim. Ekonomik sınıfta bileti olan bir yolcunun bizinıs sınıfa oturması, şirket kurallarına gerçekten aykırıdır. Hostesin bu kuralı gözetmesi dördüncü basamakta bir ahlâki yargıdır ve ilk bakışta doğrudur. Ancak birisi yürüme güçlüğü çeken iki yaşlı hanımı rahatsız etmemek için bu kuralın beş dakikalığına esnetilmesi beklenirdi. Bu esnekliği sergilemek beşinci basamakta bir ahlâki yargı sayılır. Üç kabin görevlisi bu esnekliği göstererek erkek yolcunun beş dakika için bizinista oturmasına ses çıkarmamışlar, yani beşinci basamakta ahlâki yargı sergilemişlerdir. Ancak duruma müdahale eden kadın görevli, katı davranmış, beşinci basamağa çıkamamıştır; kuralı insandan üstün tutmuştur.

Bu durumda, kendi inisiyatifleriyle duruma uygun davranış sergileyemeyen görevlilerin bulanabileceğini düşünerek, tüm görevlilere bu tür konuları da kapsayan hizmet için eğitim verilmelidir.

2) Yolcuları rahatsız eden kabin görevlisinin, şirket kurallarına uyma amacından çok, bir bizinıs hayranlığı içinde bulunduğunu, bizınısı tabulaştırdığını düşünebiliriz.  Çünkü aynı görevli, şirket kurallarına aykırı olduğu halde, bir başka yolcunun ekonomik sınıf içinde yer değiştirmesine izin vermişti. Bu durumda söz konusu kadın görevli, muhtemelen farkında olmadan şu iletiyi sergilemiştir:  “Kurallara aykırı olsa da ekonomik sınıf içinde yerinizi değiştirebilirsiniz; kıyamet kopmaz. Ancak ekonomik sınıf yolcusu iseniz bizınısa geçmeniz imkânsızdır, tabudur.”

Ayrıca, uçak alana inmek üzereyken, üç yolcunun ve bu kadın görevlinin koridorda dolaşması da, tekerlekli sandalyeyle getirilmiş müşterinin ayakta tutulması da şirket kurallarına aykırıdır, kişilerin güvenlikleri açısından sakınca yaratmıştır.  Bu karışıklığın temelinde kanımca, söz konusu kabin görevlisinin bizınısa abartılı değer yüklemesi yatmaktadır. Ancak bu durum şüphesiz ki sadece onun hatası değildir. İnsanlar arasında sınıf ayırımı yaratmanın modası geçmiş ve komik bir tarzı olan bizınıs uygulaması, muhtemelen bu kabin görevlisinin gerçekçi ve akılcı olmayan davranışına yol açmıştır.

Anlaşıldığı kadarıyla bizinıs uygulaması, en azından bazı kabin görevlilerinin belli durumlarda bocalamalarına neden olmaktadır. Öyle ise uçaklardaki bu çağ dışı sınıf ayırımı uygulamasının gözden geçirilmesi gerekmektedir. Bu tür ayırımlar, kişi onurlarının eşitliği ilkesine aykırıdır; çürümüş kast/asalet anlayışının sonucudur.

Bu konuda bir başka ilginç örnek var. Bazı konferans salonlarında, protokole ayrılan ön sıradaki koltukların önüne sehpalar yerleştirilir, üzerlerine su, gazoz konur. Bu düzenlemenin insanlara verdiği ileti şudur: “Ön sıradakiler, arkada oturanlara oranla üstün insanlardır, onurları onların onurlarından yüksektir, bu yüzden susadıklarında bir şeyler içmek haklarıdır. Arkada oturanların ise susayıp susamamaları önemli değildir; çünkü onlar, sıradan, ölümlü insanlardır.”

Kanımca, uçaklardaki bizınıs uygulaması ve hayranlığı ve konferans salonlarındaki protokol sehpaları, bazı insanların sınıf ayırımı fikrinden hâlâ kurtulamadıklarını ve tüm insanların birbirlerine eşit olduğu görüşünü hâlâ benimsemediklerini göstermektedir.